Avatar: The Last Airbender animasyon serisi, dünyanın dört bir yanında çok büyük bir hayran kitlesine sahip bir marka. Son yıllarda popüler animasyon serilerini birer ikişer canlı aksiyona uyarlamaya başlayan Netflix, Nickelodeon ile birlikte yapımı yeni bir dizi hâline getirdi.
Dizinin yapısına baktığımızda animasyondan çok da uzaklaşmayan bir hikâye anlattıklarını görüyoruz ancak biraz daha detaylara indiğimizde Avatar: The Last Airbender dizisinin aynı hikâyeyi aynı kaliteyle anlatamadığını görüyoruz. Canlı dizi, kesinlikle yok saydığımız filmden çok daha iyi ama herhangi bir Avatar hayranının cosplay gösterisi de o filmden daha iyi, o yüzden bizim kıstasımız animasyon olacak.
Hikâye daha başlarken farklı bir kurgu olduğunu hissettiriyor.
Animasyon serisinde olayların anlatıldığı yapı lle bu dizideki hikâye yapısı benziyor olsa da arada çok ciddi farklar var ve bu farklar, özellikle orijinal yapımı izlediyseniz bir yerden sonra ister istemez gözünüze batmaya başlıyor.
Bir defa burada, bazı karakterleri animasyondaki kadar korkutucu ve gölgeler içindeki bir tehdit unsuru olarak göremiyoruz. Ulaşılamaz, güç mesafesi net şekilde hissedilen düşmanlarımız bu yapımda o kadar da güçlü gözükmüyorlar.
İkinci nokta ise karakterler. İlk seriden bu yana çok zaman geçmedi ama dünya ciddi şekilde değişti. Karakterleri de buna göre modifiye etmek için bazı değişiklikler yaptıkları görülüyor. Biraz alışınca Iroh karakteri vasatın üstüne çıkabiliyor ancak ana serideki Zuko, Sokka, Aang, Katara gibi karakterler, animasyondaki hâllerinden epey uzakta.
Aang, olması gerektiği kadar çocuksu değil; Katara ise ekibin kalbi olmaktan uzaklaşmış durumda. Bütün olayı onurunu geri almak üzerine kurgulanmış olan Zuko burada bir defa onur demez ve hatta onurla ilgili bir aksiyona da pek girmezken Sokka ise tamamen başka biri hâline gelmiş durumda. Şapşallığı, cesareti, şakaları ve mızmızlığı ile bilinen Sokka burada tamamen başka biri.
Oyuncu seçimleri de pek başarılı değil.
Casting direktörü, bazı roller için yaptığı seçimlerle “Acaba karakterlerin yüzlerine hiç mi bakmadı?” diye bir sorduruyor. İnce suratlı ikonik karakterleri yuvarlak yüzler ve tombul yanaklarla görünce insan bir garipsiyor.
Hâliyle karakterler, onlarla özleşmiş olan ifadeleri takınmakta ve karakterleri hayata dökmekte zorlanıyorlar. Yine de oyuncuların önemli bir kısmı, oynadıkları karakterlere benziyor.
Normal şartlar altında, rollerin dağılımı oyunculuk becerisine göre yapılmış olsaydı bu durum anlaşılabilir olurdu ancak genel olarak oyunculuklar da vasat seviyenin etrafında dolaşıyor. Bazı yerler çok fazla piyes gibi, hatta Köz Adası Oyuncuları bazı karakterleri daha iyi oynamıştı diyebilmek mümkün.
Görsel efektler ise geçer not almayı başarıyor.
Yapımın bütçesi göz önüne alındığında yer yer masrafı kısmak için karakterle çok fazla yakın dövüşe giriyor olsa da hikâyeyi o kadar da etkileyen bir durum olmadığını belirtmek gerekiyor.
Genel olarak göz kanatan bir CGI yok ama çok muhteşem de değiller. Yalnızca su bükme sahneleri biraz yavaş ve yavan ancak bu da daha çok yaratıcı ekibin tercihi gibi gözüküyor. Bir de bürün arka planlar askerlik fotoğrafı çektirilirmiş gibi net şekilde yapaylık göze batıyor. Mekanlar seçilip ona göre çekim yapılsa daha iyi olurmuş.
Görsellikten bahsetmişken biraz da kostümlerden söz etmezsek olmaz elbette. Kostümler aslına çok da uzak değil ve açıkçası rahatsız da etmiyor. The Witcher’ın sezonlar ilerledikçe karikatürize hâle gelen kostümleri ve yaratıkları ile kıyaslandığında bu açıdan Avatar çok daha iyi durumda.
Fazla gerçekçi olma kaygısı da güdülmemiş olması, kostümleri ve efektleri yeterli kılmaya yetmiş. Yalnız o kostümlerin eskimiş, yıpranmış, dağılmış olması gerekiyordu. Böyle dolaptan yeni almışlar gibi duruyor.
Hikâye ise yer yer olması beklenenden uzaklaşıyor.
Hikâyenin geneline baktığımda ise ileride bazı önemli değişiklikler olabilirmiş gibi gözüküyor. Bir defa Katara ile Aang arasındaki o çocuksu aşk yapısı bu yapımda hiç yok. Animasyonla gerçek oyuncular kullanılan bir dizi arasındaki yapısal farkı göz önüne aldığımızda bu durum anlaşılabilir. Belki yapımcılar, yılların hayran kurgusu olan Zuko-Katara aşkını bu yapımda bulabilirler.
Öte yandan ne Ozai ve ailesi arasındaki dinamik ne de Bumi gibi karakterlerin davranışları pek de alışılageldik gibi değil. Azula özellikle aksıyor ve Ozai de daha önce gördüğümüzden çok daha fazla ekran süresine sahip. Kyoshi savaşçıları ise tam da olmaları gerektiği gibi olmuşlar, ekrana geldikleri her an gayet başarılı bir uyarlamaya şahitlik ediyoruz.
Bir diğer sıkıntı ise kimin ne yapmak istediği, konunun nereye bağlanacağı bile belli olmuyor. Bu anlatım tekniği olarak da seçilmiş olabilir ancak öyleyse bile bu kötü bir fikir zira bu kadar grilik suyu fena şekilde bulandırıyor.
Çoğu karakter, olmaları gereken noktadan daha nötr topraklara çekilmiş; bu da onların farklarını biraz ortadan kaldırmış. Mizah eksikliği ise en büyük sıkıntı olarak göze çarpıyor. Şakalar kötü ya da yersiz değil, şakalar komple yok desek haksızlık etmeyiz.
Sekiz bölüm, diziye yetmemiş.
Omashu, Appa, Momo, bir bölümde çalan senfonik Little Soldier Boy; genel olarak anlatılan hikâyenin dünyasına ve mitolojisine sadık kalınması, durduk yere kimsenin kıtalar arası yüzdürülmemesi gibi güzel yanları olan dizi, bir başka nedenden daha dolayı animasyondaki senaryodan kopacak gibi gözüküyor, o da oyuncuların yaşları.
Oyuncular daha çocuk yaşta ve Avatar serisindeki olaylar, uzun sayılamayacak bir zaman diliminde geçiyor. Gerçek insanlar olan oyuncuların, yapım takviminden ve senaryodan bağımsız olarak yaşlarının büyüdüğü gerçeği de bu açıdan önemli değişikliklere yol açacağa benziyor.
Kaldı ki daha Aang, geldiği yerde su bükmeyi bile öğrenmedi ki ilk sezonun aslında önemli olayı oydu; daha iki tane daha element öğrenmesi gerekeceğini de düşünürsek Netflix bu açıdan elini biraz çabuk tutmalı.
Orijinal animasyon ile kıyaslarsak 6/10, orijinalinden bağımsız olarak değerlendirirsek 6,5/10, son dönemde uyarlamaların genel kalitesizlğini göz önüne alırsak da 7/10 verebileceğimiz bir yapım Avatar the Last Airbender.
Belki de Netflix daha fazla bölüm verseydi hikâyeler sıkıştırılıp birleştirilmek zorunda kalmaz, biz de yan hikâyelerin tam olarak gelişebilmesini ve karakterlerin arasındaki bağı ve birlikte büyümelerini görebilirdik. Sırf zaman kazanmak için bir şeyleri göstermek yerine anlatma yoluna giden dizi, kendi hikâyesine zarar da veriyor.
Tekrar izler miyim? İzlemem, gider orijinalini tekrar izlerim. Çerezlik olarak açılırsa izleyebilirim ama yemek yerken falan. Ama o kadar, ötesi olmaz.
İlginizi çekebilecek içeriklerimiz: