Çin, dünyayla etkileşime geçme konusundaki en büyük deneylerinden biri olan Kuşak ve Yol Girişimi’ni (KYG) kutlamak için büyük bir parti düzenliyor.
Dünyanın dört bir yanından yetkililer ve liderler, girişimin 10. yıldönümü için düzenlenen zirveye katılmak üzere Pekin’e gitti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban orada. Taliban temsilcileri de katılacak. Çin medyasında BRI’nin başarıları anlatılıyor. Devlet televizyonunda bunun üzerine altı bölümlük bir belgesel bile yayımlandı.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in imza projesi KYG, yatırımlar ve altyapı projeleriyle Çin’i dünyaya yakınlaştırmayı amaçlıyor. Yaklaşık 150 ülkeye eşi benzeri görülmemiş miktarda nakit pompalayan Çin, dünyayı dönüştürmekle övünüyor, ki bu yanlış değil.
Ancak Pekin’in oynadığı bu büyük kumar tamamen umulduğu gibi gitmedi. Peki, buna değdi mi?
İki tarafın kazançlı çıktığı bir ekonomik başarı oldu mu?
Kuşak ve Yol Girişimi’nin 2013 yılında tarihi İpek Yolu ile karşılaştırılarak açıklandığı andan itibaren, Çin’in büyük hedeflerinin olduğu açıktı.
“Kuşak”, Çin’i Orta Asya üzerinden Avrupa’ya, ayrıca Güney Asya ve Güney Doğu Asya’ya ulaştıran kara bağlantılarını ifade ediyor. “Yol” ise Çin’i Asya üzerinden Afrika ve Avrupa’ya uzanan büyük limanlara bağlayan bir deniz ağına işaret ediyor.
Proje, yurt dışındaki sağlam altyapıya yönelik büyük devlet yatırımlarıyla başladı. Tahmini 1 trilyon dolar olan yatırımın büyük kısmı enerji santralleri ve demiryolları gibi enerji ve ulaştırma projelerine aktarıldı.
Pekin bunu ekonomik olarak iki tarafın da kazançlı olacağı bir girişim olarak tanıttı. Bu yatırımların diğer ülkelerde kalkınmayı teşvik edeceğini söylerken kendi ülkesinde ise Çinli şirketlere yardım etmenin, ekonomiyi güçlendirmenin ve ülkenin itibarını iyileştirmenin bir yolu olarak anlattı.
Çin Yuanı’nı küresel hale getirmek ve Çinli şirketlerin kapasite fazlasını çözmek gibi bazı hedeflere ulaşma hedefinde başarısı sınırlıydı.
Ancak Çin ticarette büyük bir ekonomik fayda elde etti. Özellikle KYG’nin odak noktası Afrika, Güney Amerika ve Orta Doğu’yu kapsayacak şekilde genişledikçe, yapılan bazı anlaşmalar petrol, gaz ve madenler gibi daha fazla kaynağa erişim sağladı. Geçtiğimiz on yılda Çin ile KYG ülkeleri arasında yaklaşık 19,1 trilyon dolarlık ticaret yapıldı.
Çin’in Batı ve müttefikleriyle gerilim yaşadığı bir dönemde bu çeşitlilik hayati önem taşıyor.
Örneğin, soya fasulyesinde dünyanın en büyük ithalatçısı olan Çin, tedarik konusunda ağırlıklı olarak ABD’ye bağımlıydı. Ancak aralarındaki gümrük vergisi savaşı, Pekin’i Güney Amerika kaynaklarına, özellikle de bölgenin en büyük KYG fonu alıcısı olduğu tahmin edilen Brezilya’ya yönelmeye zorladı.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’ne (IISS) göre Orta Asya ve Rusya’dan gelen gaz boru hatları ve Rusya, Irak, Brezilya ve Umman’dan yapılan petrol ithalatı Çin’in Japonya, Güney Kore ve ABD’ye olan bağımlılığını azalttı.
‘Borç tuzağı’ diplomasisi
KYG aracılığıyla pek çok düşük veya orta gelirli ülkeye, ilk kredi veren devlet haline gelen Çin, artık dünyanın en büyük uluslararası kredi vereni konumunda.
Yüz milyarlarca dolar olduğu düşünülen borcun gerçek boyutu bilinmiyor. Hem kamu hem de özel kurumların verdiği kredilerin çoğu gizlilikle yürütülüyor.
Şimdi Sri Lanka’dan Maldivler’e, Laos’tan Kenya’ya kadar birçok ülke KYG borçlarıyla boğuşuyor. Bu durum Çin hükümetini zor durumda bırakıyor.
Emlak krizi ve yerel yönetimlerin borçlanması ülke içinde bir “borç bombası” yaratmıştı. Bunun trilyonlarca dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Kovid sonrası durgun ekonomi ve rekor seviyedeki genç işsizliğin de olumlu etkisi olmuyor.
Çin, KYG kredilerini yeniden yapılandırdı, vadeleri uzattı ve borçluların ödemeleri zamanında yapmasına yardımcı olmak için 240 milyar dolar dağıttı. Ancak borcu iptal etmedi.
Pekin’in itibarı zedelendi. Çin, yoksul ülkeleri pahalı projelere imza attırarak “borç tuzağı diplomasisi” uygulamakla suçlanıyor. Çünkü bu sayede Pekin teminat olarak gösterilen varlıkların kontrolünü ele geçirebilecek. ABD, Sri Lanka’daki tartışmalı Hambantota liman projesiyle ilgili Çin’i bu şekilde suçlamıştı.
Analistler buna dair çok az kanıt bulunduğunu ifade ediyor. Ancak bu durum, Pekin’in KYG’yi başkalarının egemenliğini baltalamak için kullandığı yönündeki korkuları artırdı.
Yıllar içinde KYG projeleri gereksiz israf yaratmak, yerel yolsuzluğu coşturmak, çevre sorunlarını şiddetlendirmek, çalışanları kullanmak, istihdam yaratma ve yerel halka refah sağlama sözlerini hayata geçirmekte başarısız olmakla da eleştirildi.
Çinli kredi vericilerin ve şirketlerin risk yönetimi gibi zayıf tarafları suçlama konusu olurken buna borç alan ülkelerin de o kadar masum olmadığı ekleniyor. Olması gerektiği gibi planlamadan veya kötü finansal yönetimle anlaşma imzalama konusunda acele etmeleri bu sonuçlara yol açtı.
Çin’in başlangıçtan sona kadar her şeyi üstleneceğini, “tren yolunun bir sonraki seçim kampanyasına kadar bitireceğini” söylemesinin de etkisi olduğu belirtiliyor.
Diplomatik bir zafer
Ne olursa olsun Çin en büyük hedeflerine ulaştı, etki alanını genişletti.
Çin yalnızca demiryolu ve karayoluyla bağlantılar kurmadı. Binlerce Çin üniversitesi bursu, kültürel değişim programı ve Konfüçyüs Enstitüleri için ödeme yaparak kendisini Asya, Afrika ve Latin Amerika’yı kapsayan Küresel Güney’de lider olarak konumlandırıyor. BRICS bloğunun genişlemesi de Çin’in hedefindeydi.
Öte yandan, KYG’nin Çin’in Tayvan’ı diplomatik olarak izole etmekte “ana araç” haline geldiği de söyleniyor.
‘Küçük ve güzel’
Çin, artık bir şeylerin değişmesi gerektiğinin farkında.
Pekin, düşük yatırımlı yüksek getirili projelere odaklanıyor. Liberya’da bambu ve rattan dokuma, Tonga ve Samoa’da biyogaz teknoloji projesi, Fiji, Papua Yeni Gine ve Ruanda’da mantar yetiştirme teknolojisi öne çıkarılıyor.
Çin aynı zamanda telekomünikasyon ve dijital altyapı odaklı yeni bir “dijital ipek yolu” duyurusu da yaptı.
Bu yeni stratejiyle Çin finansal desteği kesti. Çin bankalarının dışarıya borç vermesine sınır getirdi, yatırım anlaşmaları artık beş yıl öncesinden neredeyse yüzde 50 daha küçük. Ayrıca artık KYG’ndeki tek kredi verici de değiller. Diğer ülkelerin ve uluslararası bankaların kredi verebileceği bir platform başlatıldı.
Ancak Pekin’in girişim için daha büyük planları var. Şimdi “ortak geleceğin küresel topluluğunun” kurulması tüyosunu veriyor.
Bu ay yapılan iki açıklamada Pekin, kendi küreselleşme biçiminin, “hegemonik” Batılı güçlerin önderlik ettiği küreselleşme biçiminden daha adil, daha kapsayıcı ve daha az yargılayıcı olacağını söyledi.
“KYG, herhangi bir tarafın sahip olduğu özel bir yol değil, herkese açık bir kamu yoludur” dedi. Eleştirmenlerin dediği gibi hakimiyet arayışından ziyade Çin’in, “kendi başarısı için uğraşırken başkalarının da başarılı olmasına yardım etmek” istediği ifade edildi.
Pekin’in trilyon dolarlık deneyi güçlü bir araç yarattı. Ancak soru, dünyanın Çin liderliğindeki bir dünya düzenini isteyip istemediği.